Babasının aramasından korkan çocuklar vardır. Ya da belki yoktur bilmiyorum. Ben babamın ismini her telefonda gördüğümde elim titrer. Kaç kere telefon düşürdüm bu yüzden hatırlamıyorum. Bilmiyorum, hatırlamıyorum... Olumsuzluk kipi! Belki kip de değildir. Anlamıyorum. Değildir, anlamıyorum... Olumlu bir şey yok. Al işte yine... Yok. Olumlu mu şimdi bu?
Babamın beni aramasından korkmam 13 Ekim 2006 tarihine denk düşer. Babaannemin hastanede olduğunu, ama iyi olduğunu, beni görmek istediğini, akşam otobüse binip İzmir'e, hastaneye gelmemi söylediği 12 Ekim 2006 tarihinden bir sonraki zamana... Aramıştım o gece onu, saat 23:00 falandı. Babaannemi sormuştum; "İyi oğlum, gel görürsün."
Babaannem 13 Ekim 2006, 22:00 civarı son kez nefesini bu dünyaya vermişti. Babam bana ilk kez o gece yalan söyledi.
Ben üzülmeyeyim diye bana 1 haftadır hastanede yatan babaannemin durumunu ölümünden bir gün önce açıklayarak; nefes alır halinde, vücudu sıcak halinde babaannemi son kez görme ayrıcalığını benden alan ailemin beni sonsuzlukta bir üzüntü zincirine vurması ironikti.
Babam bana söz verdi, başka bir demire vurmayacaktı beni bu şekide bir daha...
Mesela 17 Ekim 2006'da annemin babası olan dedemin gidişini bekliyorduk. Tam 4 gün sonraydı babaannemden.
13 Ekim 2011'de annesine, annesi ile aynı gün giden amcamı da bekliyorduk.
Karısına duyduğu büyük özlemi, karısının doğumgününde yani 18 Mart tarihinde, karısının gidişinden bize göre 7, ona göre sonsuz zaman sonra kapatan babamın babası olan dedemi de bekliyorduk. Babam dürüst davranmıştı bana babası konusunda. Son bir kez görmüştüm. Konuşmuş, yemek yedirmiş, elini tutmuş, sarılmış, kokusunu içime çekmiş, bütün bir günü onun yanı başına geçirme şansına erişmiştim.
Babamı affetmem o güne denk gelir.
Bir anne, baba gibi bir kayınpeder, bir abi ve bir baba gömmek kolay da değil zaten.
Bir kızın gibi sevdiğin gelin, bir torun, bir oğul gömmek daha da zor olsa gerek...
Ebe, birçoğunuza göre seni annenin rahmi içinden çekip çıkaran, suratındaki ilk kanı silen kişidir. İlk ağlamanı herkesten bir salise önce duyan... Anadolu'da ya da sadece bizim ailede ebe, babanın babaannesi demektir.
Benim evrenimde ebenin hastaneyle hiç ilgisi yoktur. Ebe, küçükken evine gidip kucağına tünediğin bir huzur yumağıdır. Ebe, sen gelmeden evini çikolata ve şekerle donatan tatlı tanrısıdır. Evinde çorapları iç içe geçirip top yaptığın, saatlerce hiç bıkmadan koşturduğun ve muhakkak ya bir avizesini ya da bir vazosunu kırdığın kadındır. Kadınların malı kıymetli olsa da kırdığın hiçbir şey için sana asla sesini bir desibel yükseltmeyen kişiye ebe denir.
Hayatını adadığı Allah'ına secde ederken önünden geçince namazı bozuldu sayıp o namazı tekrar tekrar kılan ama sna asla "Önümden geçme!" demeyen kadındır. Sen eğlenirken gözleri parlayan kadına ebe denir. Sana kendi kocasının ismi verildiği için babana sonsuza kadar minnettar kalan kadına da ebe denir.
Ebe'nin sözlük anlamı, seni koynuna alıp uyutan, "deli bebek" diye seven "kıymetlim" diye başını okşayan kadın demektir. Hangi sözlük ki bırak aksini yazmayı, bu dediğim betimlemeyi ilk anlam olarak vermez, onun yazarları orospu çocuğudur. O sözlük de kırık bir tuğladır.
Ebe, sana hayatı boyunca sinirle bakmamış kadındır. Ebe, günahlardan arınmış bir mabettir. Ebenin evine gitmek bir hac vazifesidir. Ebe sen seviyorsun diye hastayken dahi en uğraştıran hamur işlerini yapıp seni bekleyen kadın...
Ebe demek, krep denen saçma sapan gerizekallılığı "O da neymiş, cızlak işte, cızlağın hamuru mayalanmamışı mı olur oğlum" diye yadsımak ve 90 küsür yıllık hayat boyunca afaroz etmektir. Krep ne amına koyayım. O kadar beleşçi saçma sapan bir yiyecek mi olur? Cızlak, ki ebe elinden cızlak Pazar günleri demektir. 26 yaşına da gelsen çocuk gibi sevinmek demektir. Ebenin çayı vardır mesela.
Hayatta hiçbir çay o kadar güzel bir tada sahip değildir. Ebe çayı kavramını literatüre kazandırmayan tüm çay bilimciler götverendir, münferittir.
Ebe terminolojisi vardır. Altın bilezik mesela meslek demektir. Tohtur ise doktor. Ebe terminolojisini şimdiye kadar yazmayan tüm dil bilimciler siktir olup gebermelidir. Hatta varsa cehennemin en sıcak köşesinden bir yazlık evde kızartılmalıdır.
Ebe sana "Tohtur ol altın bileziğini koluna tak da bana bak" cümlesini ağır bir Çorum aksanıyla söyler, sonra sen doktor olmayınca sana şakayla karışık sitem eder. Ara ara "Tohtur olaydığn iyiydiğn oğluuuuuğğğm" der. Sonra ekler; "Ossuuğn avuhat olduğn. O da iyi."
Sonra nur saçarak gülümser.
Ebe sana ilk duayı öğreten kadındır. Sübhaneke öğretmiştir. İlk namazını kıldırmıştır. Sonraları sen namaz kılmayınca içten içe üzülüp dışından hiçbir şey demeyendir. 90 küsür yıllık hayatının üçte ikisinden fazlasını okuma yazma bilmeden geçirmesine rağmen onlarca yüzlerce kitap okumak demektir. Ebe, "Hadi evlen çocuk yap da torunumun torununu göreyim içim rahat etsin." cümlesini çok safça inanarak kurabilen kadındır.
Ebe, birisi ölü doğan 3 erkek evlat, 5 torun, 4 de torununun çocuğu görmüştür. Ama en çok seni sevmiştir. Bunu sana biraz utana sıkıla da olsa söylemiştir. En çok seni sevdiğini söylemiştir. Söyelmesine gerek olmamasına rağmen "Allah biliyor ya.." diyerek söylemiştir. Oysa ki her hareketinden anlamışsındır. Ama o yine de söylemiştir.
Ebe, hayatta karşılıksız sevmektir. Ebe, bambaşka bir şeydir. Adı da mutlaka Emine'dir.
Ebe, o 90 sen 26 yaşında olsan da o tek bir saniye daha nefes alabilsin diye her şeyinden vazgeçmeye hazır olmak demektir. Bak yıllar, günler değil... Bilinci kapalı da olsa tek bir nefes daha alsın tek bir saniye diye sen yaşanmamışlığının tümünü verebileceksen, işte o Ebe'dir.
Ebe, 80 yaşından sonra bile tek başına perde asmak, evini kendi temizlemek, tek başına yaşayıp yanına kimseyi istememek gibi özelliklere sahiptir. Her akşam "Allah'ım kimselere beni muhtaç etme, yük etme!" diye dua edip, bir gece hastalanıp ertesi gün hiç kimseye hayatı boyu yük olmamış, minnet etmemiş şekilde sırasıyla ölü doğan oğluna, kocana, kız kardeşine, gelinine, torununa ve oğluna doğru gitmektir.
Ebe, güzel olan her şeydir. Güle güle Ebem, güzel Emine'm...
El Veda...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder