3.07.2015

Karaköy - Kadıköy Vapuru



Bal rengi göz mü olur ulan Allahsız. Değme kahvaltıda öyle bakışlar yok Allah belamı versin ki!

Bazen seni düşünmekten delirecek gibi oluyorum. O zaman gözlerini düşünüp rahatlıyorum. Bal gibi gözlerin var. Belki de yeşildir lan, ne fark eder? Sen gözlerini takribi üç (yazıyla 3) derece kuzey ve 7 derece batıya, yani bir anlamda (aritmetik geometri hesaplamaları buraya gelecek) derece kuzeybatıya çevir yeter. Ben günde en az 13 sefer oradan geliyorum çünkü. Bazen yürüyüp geliyorum. Bazen bakarak geliyorum. Bazen kapı kapalı oluyor. O zaman da gelmeyi düşünüp gelemeyerek geliyorum. 

Keşke şu an Cuma gecesi olsaydı lan. Viskinin dibine vurup, bütün evini duvarların, sana yazardım. 

Sana ancak sarhoşken dokunmaya cesa_ _ret edebiliyorum ben. Ancak da sarhoşken sana yazmaya cesaret ediyorum belli ki! Uzunca bir zaman önce "oysa yazın, iki insanın birbirine dokunmadan sevişebilmesiydi..." demiştim.

Burada geçen "yazın" edebiyat anlamında ha... Edebiyat dediğin zaten bir takım kelimeler ve yazılamayan sessizlikler. Kolumu sana dolamaya can verip de sana iki nefes mesafesinden dokunamamak...

Yazdıklarından çok beyninden ışık hızıyla geçirdiklerin edebiyat...

Konuya dönersek, sana çekinmeden do_ kun_ mak_ istiyorum ben. Uzanıp mesela bazen, yani nasıl desem, çok da romantik olmak istemiyorum ama, ellerini kavrayıp öylece oturmak istiyorum gecenin bir yarısı ve bunu yaparken zihnen her bir nano-saniyeyi aklıma kazıyacak kadar da bilinçli olayım...

Uzunca zaman sonra tekrar yazıyorum. Seninle yapamayacağımız planlar kuralım beraber. Ben onları düşünerek tarihe not düşerim. 

Kalbim atıyor...
Kalbim bazen öyle bir atıyor. 

Ama biliyorsun aslında; biliyorum. Yolda biri yanlışlıkla sana çarpsa "önüne bak lan pardon mardon anlamam sikerim seni yanlışlık kere!" bakışları atmamdan anlamışsındır. Ondan anlamadıysan her fırsatta az ya da çok sana temas etmemden anlamışsındır. Ondan da anlamadıysan yanında otururken arada dudaklarına kayan gözlerimden anlamışsındır. 

ONDAN DA ANLAMADIYSAN
ALLAH DA BENİM
BELAMI VERSİN...

Yazmak uyuşturucu gibi. Susmak da... Zaten çift yumurta ikizleri bunlar. Yazdıkça sakinleşiyorum ve uzanıp seni öpmek istiyorum. 

Bu kadar komplike olmamalı amına koyayım (esasen "koyyim"; ama imla kurallarına saygımız sonsuz).

Çünkü biliyorum, uzanıp sana dokunmak esasen çok basit ve rahatlatıcı bir şey... Hani bazen yan yana bir koltukta oturuyoruz. Yemin ederim kafamı kucağına düşürsem sanki siktiğimin dünyası yıkılır diye korkuyorum... Oysa ne olacak ki? 

Bazen Taksim'den her saniyesini beynime kazıdığım bir sarı dolmuşa biniyoruz. Onun da daha bazeni kafan omzuma düşüyor. Gözümü kapatıp şoförü vuruyorum. Sonra dolmuş duruyor. Sen öylece kal orada. 

Sarı dolmuş sever oldum lan ben... Foo Fighters şarkılarına döndüm. Sağım solum belli değil.

Ayılınca bunları bir kağıda da yazayım. Bir gün burayı silmek zorunda kalmayacağımı kim garanti edebilir ki?

Karaköy - Kadıköy vapurunun alt arka balkonunda, ne olurdu bir kez öpsen beni...

Kadıköy - Karaköy de olur...

Temmuz 1, 15

Now Playing: The Do - The Wicked and The Blind

"I will give you all I ever owned,
all my belongings and
treasures found.

Sand and water is all I can offer
for the moment but
I shall change,
change for good.

Time will tell
what I'm worth.

Kiss the change
to please you.

Lie and hate
to show you.

Kill and die
to fit you.

Anything
to reach you..."

Hiç yorum yok: