dinleyemeyeceğin şarkılar olacak
okuyamayacağın şiirler
gidemeyeceğin yerler olacak...
her seferinde kan dolacak için
kızaracak gözlerin
boğazın acıyacak
yutkunamayacaksın sen..
ardında bıraktıkların
her melodide önüne çıkacak
hataların zincir olup
seni acımasızca geri çekecek.
sonunda göreceksin ki
yıllar sonra anladığın gerçekler
yıllar boyu anlayamadığın şeylerden
çok daha fazla olacak..
belki bir gün
bir kez daha diyeceksin
ama karşında
yalan dolu suratların dışında
başka bir şey olmayacak..
11.07.2010
6.07.2010
roman gibi
bir roman gibi başladım seni yazmaya.
sadece gördüklerim değil,
sende göremediklerim kadar
uzun ve sonsuzdu bu macera;
ya da
ben sonsuza doğru çekmeye çalıştıkça
eksi ivmeyle ilerliyordu..
yani sonsuza değil,
sıfıra gidiyorduk el ele.
zaten gittik de.
en kötü ihtimalle
ben dibe vurdum,
sen de
dibe vuruyormuş gibi yaptın işte.
aslında senin açından en iyi ihtimal değil miydi bu?
sen benimleymiş gibi gözüküyordun,
ben ise
demin sonsuza götüremediğim sevgi yerine
aptallığımla gözlerinin içine bakıyordum.
bir hayat gibi başladım seni yazmaya.
önce doğdun içimde,
damarlarımdan sen aktın.
sonra ben kanıma kırmızı rengi veren şeyi kaybettim.
ne ara oldu, nasıl oldu bilemedim.
zihnimin kalbime yaptığı
son baypas sen oldun.
sonra gençliğin baharında öldün sen.
yok oldun, yittin, gittin.
ötesini ne ben biliyorum,
ne sen biliyorsun,
ne de yukarıdaki.
kesin olan şeyler var benden yana.
bir kez benimle öldün sen,
bir daha aynı ruhta,
aynı bedende can bulamayacaksın.
sana verdiğim sözlerin hepsini unut.
gerekirse ben namert olurum,
yeter ki benden uzak dur.
roman olacaktı öyle ya
yazdıklarım.
belki sana bir roman yazacak kadar büyüktü sevdam,
ama sen öldürdün
önce kendini,
sonra sevgimi
sonra her şeyi…
sadece gördüklerim değil,
sende göremediklerim kadar
uzun ve sonsuzdu bu macera;
ya da
ben sonsuza doğru çekmeye çalıştıkça
eksi ivmeyle ilerliyordu..
yani sonsuza değil,
sıfıra gidiyorduk el ele.
zaten gittik de.
en kötü ihtimalle
ben dibe vurdum,
sen de
dibe vuruyormuş gibi yaptın işte.
aslında senin açından en iyi ihtimal değil miydi bu?
sen benimleymiş gibi gözüküyordun,
ben ise
demin sonsuza götüremediğim sevgi yerine
aptallığımla gözlerinin içine bakıyordum.
bir hayat gibi başladım seni yazmaya.
önce doğdun içimde,
damarlarımdan sen aktın.
sonra ben kanıma kırmızı rengi veren şeyi kaybettim.
ne ara oldu, nasıl oldu bilemedim.
zihnimin kalbime yaptığı
son baypas sen oldun.
sonra gençliğin baharında öldün sen.
yok oldun, yittin, gittin.
ötesini ne ben biliyorum,
ne sen biliyorsun,
ne de yukarıdaki.
kesin olan şeyler var benden yana.
bir kez benimle öldün sen,
bir daha aynı ruhta,
aynı bedende can bulamayacaksın.
sana verdiğim sözlerin hepsini unut.
gerekirse ben namert olurum,
yeter ki benden uzak dur.
roman olacaktı öyle ya
yazdıklarım.
belki sana bir roman yazacak kadar büyüktü sevdam,
ama sen öldürdün
önce kendini,
sonra sevgimi
sonra her şeyi…
4.07.2010
bunalmış bedenler...
yine duruyorum sabaha karşı
gözlerimde uykusuzluk var.
bakıyorum ara sıra camdan dışarı
birkaç tane başıboş köpek
iki sarhoş, onlarca boş bira şişesi var.
kasvetli duruyor ortalık ama
karanlık değil sebebi..
sadece bunalmış bedenlerin eksikliği..
herkes birilerini arıyor belli ki
kimisi aradığını şişede buluyor
kimisi orada bile bulamıyor.
elleri yanıyor insanların
kimse kimseye dokunamıyor.
karanlık değil sebebi...
sadece bunalmış bedenlerin eksikliği...
rüzgar sesi, yaprak hışırtısı
yanıp sönen trafik lambası
ve sokak serserileri
herkes gibi, her şey gibi
ben de sabahı bekliyorum.
belki bu sabah gelmez güneş diye
her akşam kuşkulu vedalaşıyorum.
ama o yine geliyor...
ben ise,
bunalmış bedenlerin içinde
bir kez daha güne karışıyorum,
ta ki son akşama kadar...
gözlerimde uykusuzluk var.
bakıyorum ara sıra camdan dışarı
birkaç tane başıboş köpek
iki sarhoş, onlarca boş bira şişesi var.
kasvetli duruyor ortalık ama
karanlık değil sebebi..
sadece bunalmış bedenlerin eksikliği..
herkes birilerini arıyor belli ki
kimisi aradığını şişede buluyor
kimisi orada bile bulamıyor.
elleri yanıyor insanların
kimse kimseye dokunamıyor.
karanlık değil sebebi...
sadece bunalmış bedenlerin eksikliği...
rüzgar sesi, yaprak hışırtısı
yanıp sönen trafik lambası
ve sokak serserileri
herkes gibi, her şey gibi
ben de sabahı bekliyorum.
belki bu sabah gelmez güneş diye
her akşam kuşkulu vedalaşıyorum.
ama o yine geliyor...
ben ise,
bunalmış bedenlerin içinde
bir kez daha güne karışıyorum,
ta ki son akşama kadar...
1.07.2010
en kötü intihar
yazmak...
yaşamaktır yazmak.
bir nefese tutunabilmektir,
kaçmamaktır kendinden.
herkesin izlediği ama
kimsenin görmediği
bir dünyaya adım atmaktır.
aynaya bakmak değil,
aynanın içine girmek de değil,
aynayla bir olmaktır.
öfkeyi akıtmaktır mürekkebe bazen
bazen gülümseme ile nokta koymak...
yaşamaktır yazmak,
yazamamak ölüm.
yazmamak ise
ince, hüzünlü ve biraz da soğuk
bir intihardır.
büyüme
büyüme çocuk dediler sana
seninle birlikte dertlerin de büyür
yüreğin de büyür dediler..
sen dinlemedin.
burnunun dikine gittin..
kaldırabilecek misin bu kadar yükü
ellerinde, kalbinde ve beyninde
bu ağırlığa dayanabilecek kadar kuvvet var mı?
büyümeyecektin çocuk.
hep çocukça sevecektin..
en büyük dertlerini
bir iki şekerle unutacaktın..
daraldığında, kızdığında
veya sebepsiz,
herhangi bir yerde,
hüngür hüngür ağlayabilecektin
ve kimse senden açıklama beklemeyecekti..
bir oyunun içinde
en sevdiğin kahramanlarınla
omuz omuza çarpışacaktın..
uyandığında düşünmen gereken en önemli şey
sokakta hangi oyunu oynaman gerektiği olacaktı..
bir gün sana o kadar uzun gelecekti ki,
hemencecik sızacaktın akşam yemeğinden sonra..
oysa sen ne yaptın çocuk..
büyüdün..
dertlerin senden fazla büyüdü..
artık çözümlenemez duygulara büründün,
sıkıntılarla doldu beynin..
hiç beklenmedik bir anda
cayır cayır bir sevdayla yandı kalbin..
artık yirmidört saat sana yetmiyor..
her gece uyanıksın,
her gece ayrı bir düşüncedesin..
her gece apayrı bir sendesin..
bu yüzden ellerin titriyor artık yazarken..
küçükken de yazardın sen çocuk,
ama elin titrememişti hiç..
yüreğin titrememişti..
dur çocuk dur..
ne olur büyüme artık..
seninle birlikte dertlerin de büyür
yüreğin de büyür dediler..
sen dinlemedin.
burnunun dikine gittin..
kaldırabilecek misin bu kadar yükü
ellerinde, kalbinde ve beyninde
bu ağırlığa dayanabilecek kadar kuvvet var mı?
büyümeyecektin çocuk.
hep çocukça sevecektin..
en büyük dertlerini
bir iki şekerle unutacaktın..
daraldığında, kızdığında
veya sebepsiz,
herhangi bir yerde,
hüngür hüngür ağlayabilecektin
ve kimse senden açıklama beklemeyecekti..
bir oyunun içinde
en sevdiğin kahramanlarınla
omuz omuza çarpışacaktın..
uyandığında düşünmen gereken en önemli şey
sokakta hangi oyunu oynaman gerektiği olacaktı..
bir gün sana o kadar uzun gelecekti ki,
hemencecik sızacaktın akşam yemeğinden sonra..
oysa sen ne yaptın çocuk..
büyüdün..
dertlerin senden fazla büyüdü..
artık çözümlenemez duygulara büründün,
sıkıntılarla doldu beynin..
hiç beklenmedik bir anda
cayır cayır bir sevdayla yandı kalbin..
artık yirmidört saat sana yetmiyor..
her gece uyanıksın,
her gece ayrı bir düşüncedesin..
her gece apayrı bir sendesin..
bu yüzden ellerin titriyor artık yazarken..
küçükken de yazardın sen çocuk,
ama elin titrememişti hiç..
yüreğin titrememişti..
dur çocuk dur..
ne olur büyüme artık..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)