29.03.2011

güneş saldırdı ben öldüm

gecenin bir saatine düştüm,
sertti yerleri
ve sert de düştüğümden olsa gerek
acıyordu düşüncelerim.

kalkmaya çalıştım,
duramadım ayakta,
kendimi bıraktım
gecenin kollarına.

gecenin bir saatinin
yerleri sert
ama gecenin kendisinin
kolları yumuşaktı.

gündüz olmadan toparlanmalı
ve kaçmalıydım.
günün ilk ışıkları saldırmadan
kaybolmalıydım.

son bir sigara sarayım derken
sigaraları uç uca ekledim
kim demiş sigara öldürmez diye,
eklerken sabah oldu
güneş saldırdı
korumadı bulutlar
ben öldüm.

sen ihtiyacım olan en son şeysin

sen ihtiyacım olan en son şeysin.
titriyorsa ellerim sadece soğuktan,
aklına başka bir şey gelmesin.
yüzüm gülüyor
ve ben sadece gündüzden daha güzel diye
geceleri yaşıyorum, gecelere uyanıyorum.

ben iyiyim ya, o yüzden içiyorum.
hep keyifliyim, neşemi paylaşıyorum.
safiye ayla çalıyor, ben gülümsüyorum.
"vuslatın başka alem" değil çünkü
sen ömre bedel değilsin.

sen ihtiyacım olan en son şeysin,
kalp çarpıntımın sebebi değilsin.
yaşama sevincim çünkü o.
çünkü ben hep mutluyum, iyiyim.

çünkü sen artık yoksun ya
bu ruhun hala ihtiyacı yok ya sana
o yüzden işte...

sabah ışığı gözlerimi alıyor
o yüzden dolu dolu gözlerim.
çünkü sen ihtiyacım olan en son şeysin.

kendime sorduğum onlarca soru
tek bir yere götürüyor beni
ne de olsa bir ihtimal daha varmış
o da ölmek mi dersin?

21.03.2011

biraz nihavend, biraz hicaz...

kimisi der herkes dertli
herkes yalnız,
oysa ihtiyacımız
biraz nihavend
biraz hicaz
ve iki duble efkarımız..

zor zamanda bir başına
biraz yürek, biraz tütün
ve iki nefes hayatımız..

kazındıkça kazınır
kabuk bile bağlayamayan yaramız.

ve ikimiz;
bir gün bile eskimeyen yıllarımız
ve apayrı dünyalarımız
yarısında terk ettiğimiz rüyalar
ve bitişe en hızlıca varışımız..

18.03.2011

insan

insana bak,
insanı tanı önce..
kim demişse yalandır
dost dostu satmaz diye..
içini göremezsin bir seferde,
beyin karanlıktır
kasvetini kalbe de çöktürür isterse
yalanı yaşar, yaşatır benliğine..
saklar istediğini bakarsan sıfatına
çözemez en yakını bile,
bakmasını bilmiyorsa doğru yere..
sözler değişkendir, beyin hükmeder
duygular değişkendir, kalp belirler..
ama tek bir yerde
açık verirler..
çünkü gözler saydamdır,
bütün hisler kendini ele verirler..

gözüne bak,
insan oradadır.
sözler istediği kadar sahte olsun
gerçek tam karşındadır.

birbirleriyle karşılamamak için
gözler kaçar,
gözden korkar,
çünkü gerçeği bir tek onlar bilirler..

15.03.2011

bir parça huzurdu beynimden istediğim

Bir parça huzurdu beynimden istediğim... Ne yapıyor olursa olsun daha çok hatırlasındı... Onun da bir kapasitesi olmasın, sonsuz olsundu...

Bunu istiyordum gerçekten de.

Artık vücudumun beni 10 saatlik uykunun üzerine bile uyur-gezer davranmaya ittiği çökme döneminde dahi olsam beynim sağlam kalmalıydı... Yazı sadece kalmamalıydı, beynimde kalmalıydı; söz ise beynime uçmalıydı.

Beynim, çürüyecek son noktam olmalıydı. Beynim, yorgunluktan kapılarını kapatmamalıydı...

İşte böyle bir paradoksun içerisinde beynim yorulmuştu. İçerisinde en ufak şeyleri en kısa süreler için dahi tutamayacak seviyeye gelmesi; "alzeihmer'a giriş 101" temalı hareketlere girişmesi de bu paradoksun sonucuydu.

İnsan belli bir süre için ciddi anlamda yük getiren şeyleri kesintisiz olarak yapınca beyni yoruluyor. Dış etkenler, iç etkenler, piç etkenler derken yoruluyor beyin. Mücadelelerle, kavgalarla, çoşmalarla, sevmelerle, özvermelerle; kısacası birçok duygu ve bilgiyi bir arada tutmalarla yıpranıyor... Model bir adam olduğunda ise beklentiler bitmiyor. İyi bir evlat, iyi bir sevgili, iyi bir öğrenci, iyi bir dost, örnek bir kişi ve en nihayetinde sürekli olarak gözü kapalı takip edilecek bir lider olmak için insan kendi ile olmayı unutuyor. Sadece ve sadece kendi ile olup beynini kapatabileceği zamanlar giderek azalıyor.

Bir noktadan sonra sen, sen değilsin... Birinin örnek gösterdiği, birinin sevdiği, birinin gurur duyduğusun... Hele bir de bencillik yoksa mayanda, fevrilik yoksa... "Yeter" diyemiyorsan hiç... Kendini her zaman geriye koyuyorsan... O zaman ellerinle beynine ihanet ve işkence ediyorsun demektir. Beyin kapasite olarak doldum diye bağırırken devam etmeye çalışmak... Aslında beynin bir parça kendine zaman yalvarırken hala bunu başkalarının bir şeyi statünü sürdürebilmek için görmezden gelmek...

İşte o zaman, ne beklentileri karşılayabiliyorsun ne beyin dinlenebiliyor... Beklentileri karşılayamadığında aldığın tepkileri yorgun beyin sindiremediği noktada ise ruhun elenmeye başlıyor yavaş yavaş... Ruhun da zedelenmeye başladıkça bu sefer beyni dinlendirme iradeni hepten kaybetmeye başlıyorsun... En bencil olmayan halin bile bencillikle suçlandığında "ilk taşı en az bencil olanınız atsın" diyemeyecek kadar kaybediyorsun iradeni.

Kısır, ama çok kısır bir döngüde yavaş yavaş ölüyorsun. Bunu biliyorsun. Ama durdurmak için ne mecalin, ne cesaretin, ne de kendine sevgin kalmamış oluyor...

Oysa insan, herkesten önce kendini sevmeliydi. Başkalarına da istedikleri şeyler olabilmek için önce insan kendisini iyi hissetmeliydi... İnsan önce kendisi olmalıydı, sonra başkalarına olabildiği kadar bir şeyler... Ama insan işte, her zaman en büyük korkusu yalnızlık. En yalnız olduğunu ve bundan korkmadığını söyleyenimizin bile en az bir kişisi var bir kenarda... En azından o kenardaki bir kişinin "arada bir dert anlatanı" olmak için bile çabalıyor insan.

İnsanın sırtı ağrıyor, göğsündeki etler ağrıyor, dizi ağrıyor, başı ağrımıyor artık bambaşka bir fonksiyona geçiyor... Ama insan hala başkalarının bir şeyi olma girişimlerinden yılmıyor. İnsan beynini de vücudunu da ruhunu da sevmiyor... Omuriliğinden aşağıya inen acı bile ona kim olduğunu hatırlatmaya yetmiyor.

İnsan kendisine yetmiyor, ama başkaları için her şey olmaya çalışmakta üzerine yok.

İnsan biraz aptal evet, ama ne yazık ki aptallığını da seviyor. En azından kanıksamış...

Bu kısır döngüde bu beyinden de ancak bunlar geçiyor.

Zira ben de insanım; en nihayetinde o kadar insan dedik...

sigara bakışı

sen bir şey yapma dur,
ne ağzından çıksın kelimeler
ne de gülümse bana
sadece bak...

beni de bırak,
bırak
bir nefes daha alayım sigaramdan.

işte böyle sürsün gece
ben sigara içeyim
sen bana bak,
öleyim.

zaten
beni sigara dumanı değil de
bir güzel bakışın
öldürüyordu
derinden.

sonra,
sonra bir sigara yak
önümdeki küllüğe bırak
ben ölüyüm
sen git.

bir sigara bakışında yit...

kahkaha

dünya bir gülümseme ile açar mı
açıyordu işte.

hayattı bu da be
yeri geldi mi acıyor
bazen kanıyor
zaman zaman sarhoş olup
çoğu zaman da sızıyor.

hayat ya elimizdeki,
kararıyor bazen.
hiç elim kararır mı
kararıyordu işte.

sonra sen gülüyordun,
şen kahkahaların açıyordu karanlık üstünde
ben seni kalemle
derime yazıyordum.

kahkahalarını da kağıda...

inanır mısın,
kağıt aydınlık açıyordu.

2.03.2011

hatlar kesik

Hatlarıız bir gelip bir gidiyor. Sürekli birileri, hoşlarına gitmeyen şeyler için diğer insanların haklarına zerre saygı göstermeksizin kendilerine avantaj sağlayacak her şeyi yapıyorlar.

Youtube kapandı, Grooveshark kapandı, Fizy kapandı derken şimdi de Blogspot. Hani bildiğin benim kendi özel alanım diye sevindiğim, kimseye faydası olmayan ama zararı da olmayan sözlerimi paylaştığım alanım. Hani her duygumun yansıdığı yer...

Her insan bu alanını yasal sınırlar içerisinde istediği denli kullanabilmeli. Yasal sınırlar da ister mantıklı gelsin ister mantıksız, uyulması gereken sınırlar. Digitürk'ün milyonlarca lira verip aldığı yayın haklarını kaçak olarak yayınlamak elbette Digitürk'ün ticari olarak kabul edebileceği bir şey değil.

Fakat birkaç kişi kendi alanlarını bu şekilde kullandı da Digitürk zarar gördü diye benim kendi kelimelerime ulaşmam imkansız kılınıyorsa, işte o zaman ortada bir problem var demektir. Türkiye'de hala bir sitenin belli bölümüne erişimi engelleyecek teknoloji yoksa bu, ifade özgürlüğü olan ve bunu yasal sınırlar içerisinde kullanan ben gibi vatandaşların sorunu değildir. Devlet'in kendi sorunudur. Devletin kendi sorunlarının cezasını sorumluluğu olmayan bireylere çektirmesi ancak üçüncü dünya ülkelerinde kabul edilebilir bir davranıştır. Bireyleri kulları olarak gören devlet yapısı 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren çöküşe geçmiş köhne bir yapıdır.

Yok eğer Türkiye'de böyle bir teknolojik imkan var da büyük şirket ya da birey avukatları bunu bilmiyorsa bu ülkenin eğitim sisteminin ezberci ve beleşçi bireyler yetiştirdiğinin kanıtıdır. Bu imkanın varlığını dahi araştırmaya zahmet etmeden direkt olarak toptan bir siteye erişimin engellenmesi istemi ancak beleşçiliği ve işini sağlama almaya çalışma kisvesi altında bir tembel cahilliğe işarettir. Böyle bireylerle hukuk ilerleyecekse ülkenin hali iflah olacak gibi değildir.

İnsanların ifade özgürlüğü anayasal haklarıdır. Bunun bilincinde olmadan engelleme istemine evet yanıtı veren hakimler muhakeme yeteneğinden yoksun demektirler. Herkes muhakeme yeteneğine sahip olacak diye bir kaide olmasa da hakim gibi adalet sisteminde çok önemli bir yer tutan bireyin muhakeme yeteneği olması önemlidir. Bir markanın ticari zarar görmesi engellenmek için çok daha büyük bir kitlenin anayasal hakkının mahkeme kararıyla ihlal edilmesi ise faşizmin falan değil; tembelliğin hukuk kisvesi ile meşrulaştırılmasıdır.

İnsanını DNS ayarları konusunda uzman hale getirmek hiçbir erk sahibinin haddi değildir. Yasalara saygılı olan insanların anayasal haklarının bir marka için mahemelerce ihlal edilmesi komiktir. Devletin insanlarını salak yerine koyup koyun gibi gütmeye çalışması; karşısında hizmet etmek ile sorumlu olduğu bireylere saygısızlıktır.

Benim kelimelerim bana göre dünyadaki en değerli kelimelerdir. Bir başkasının da şüphesiz kendi kelimeleri...

Ben, biz, bizler kıçımızı yırtsak da en nihayetinde biliyorum ki "Faydası Yok"...

Ama en azından yarın öbür gün "kıçımı yırtmadım, koyun gibi kırpıla kırpıla bi' hal oldum, ne zaman keserlerse de o zaman enfes pirzola çıkar benden zaten" demiş olmayacağımın huzuru yeter.