3.10.2011

ya sev beni ya da öl

Aşk de ya da sevgi... Anlatılmaz olan dersin belki de... İnsanın hissettiğini ifade etmek için bulduğu başka bir sözcük dökülsün ya da dudaklarından istemsizce. Belki de istenç ile.

Bir şey var ki, gerçekten o duyguyu "saf" hissediyorsan; hatta şu şekilde ifade etmeme izin verin "safkan formunu" hissediyorsan o duygunun... Dikkat edersen safkan diyorum. Daha nasıl özüne inebilirim ki...

Hah işte öyle isen, ki öyle derken hadi aşık isen diyelim çünkü Aşık benim soyadım ve soyadımı seviyorum her neyse, yani Aşık isen; yapmayacağın tek şey arabeske bağlayıp "sen mutlu ol bana yeter" kalıbını söylemektir otomatik portakalmışcasına... O duyguya en yakın, en safkan haliyle yaşayan insan, gerçekten yaşayan insan diyorum yani, içindeki "ben" duygusundan o kadar kolay arınamaz. Karşısındakine belki her şeyi hissetmiş ama asla tutku hissedememişlerin kendileri başta olmak üzere bulundukları yerden üç kilometre yarıçapındaki alanda bulunanları kandırmalarından başka bir şey değildir. Bunu diyebilen insan, karşısındakine ne kadar tutkuya dair kelimeler sarfetsin, ona tutku duymuyordur. Tutku duyduğun O gelince anlarsın zira. Tutku bambaşka. Belki hissettiklerini bir üst seviyeye çıkaran bir karıştırıcı, kışkırtıcı...

İşte gerçekten hisseden, tutunan, deliren, tutkudan ruhunun en gidilemez yerleri her lahzada son bilmeksizin yanan insan ise bencildir bir büyükcene parça. Kendi sevdiği gibi ister karşısındakinin de kendisini sevmesini. Çünkü bilir ne denli sever, ne denli tutku doludur, sevmekle parçalamak arasındaki ipince çizgi valsindedir ve bu valsi yaparken saniyeler çeşitli yüzyıllarla eş değer uzunluktalardır. O, tutkuyla kıskanır, bu yüzden rahatsız edici, mantıksız kıskançlıklar yapmaz. Sıkıcı kıskançlık takıntılı ve kendine güvenmezlerin işidir. Tutkunun kıskançlığı ise sevdiğinin kendi yanında olmadığı her saniye alev alevdir. Sevdiği tek başına bile olsa başka yerdeyse tutkunun kıskançlık kitabı açılır, her satır defalarca okunur. Zaten tutkunun kıskançlık kitabı kalıncadır ama tek bir cümle yazar: "Seni yanımda istiyorum." Tek bir sayfaya neredeyse kanla yazılan tek br cümlenin en kalın olduğu kitap tutkunun kıskançlığıdır.

Böyle insan tutkuyla sever.

Ve bir saniye için bile olsa karşısındakinin böyle olmadığını düşündüğünde... "Sen mutlu ol", "sana bundan sonraki hayatında bensiz olsan da mutluluk diliyorum" demez, diyemez. Diyebiliyorsa zaten ayrı olmaları gerekir. Tutku yoktur zira ortada. Bu ve türevi iyi dilek lunaparkları ancak tutku içeren bir aşkı saf olarak hissetmeyenlerin parkıdır.

Tutkusuz aşk yarımdır da...

Gerçekten tutkuyla baktığının kendisinden uzağa gitme ihtimalini ise bir saniye dahi düşünse insan; en derininden, tüm içinden gelen ve asla durduramayacağı ve zaten durdurmak istemeyeceği bir cümle gelir. Çenenin neredeyse elmacık kemikleri ile vuslata ereceği bir diş sıkma töreninin arasından usulca tıslar... Nefrete bir adım kala... Ama tutkuyla...

ya sev beni
ya da öl!

Hiç yorum yok: