31.10.2010
o kafalar bu kafalar
ne dertler yoruyor beyin kıvrımlarımı
ne aşklar pompalattırıyor deli fişek gibi kalbe kanı..
ben bir kafa yaşıyorum,
bu öyle bir şey ki,
bakınca iki tane kendimi görüyorum.
biri hala aynı şeyleri söylüyor,
ötekisi zamanının ötesinde
belki bambaşka bir aşkının gölgesinde..
ben bir kafa yaşıyorum doktor.
aslında ben yaşamıyorum,
kafam yaşıyor.
kurduğu cümleleri kendine soruyor,
kendi kurduğu tuzaktan
kendisi kaçamıyor.
29.10.2010
gecenin kirpikleri ıslak
17.10.2010
yaşamımın gerçekleri
yaşamımın gerçekleri,
senin benim değil
sadece belli bir kişinin görebilecekleri..
uzaklaşmak değilse de
yakınlaşmak hiç değil benim düşüncelerim
geri düşündüklerim
geri düştüklerim
yeni düşlerim,
yenik düşlediklerim..
kendi kendime bir sürüncemedeyim
geride kaldı sürüklediklerim
ve yangın kaldı sürdürebildiğim
içimde alev alev ve söndüremediğim..
damarımdan daha yakın bir kırmızı
belki de kızıl
göz bebeklerim.
hep beklediklerim
ya da
kızabildiklerim..
bir gün tekrar geldiğimde
göreceksin sen de,
işte bunlardır benim geri dönüşlerim
birkaç farklı surat dönüşebildiklerim.
tek bir silüet dönüştüremediğim
o da sadece senin yanında
yalnızca bir maskedir düşürebildiğim..
zarar hep bendendir
çıkarabildiklerim
toplayabildiklerim...
gerisi bir tutam ziyandır
ihtimallerim,
suistimallerim..
14.10.2010
Güler yüzlü kadın
Ruhum renksiz
ve bir acıyla iki büklüm.
Ruhum İstanbul'un üzerine yağmurla
çöken is gibi kirli.
Ruhum eksik...
Ruhum bir kadını arıyor
eski hayallerden...
Ruhum yanıyor
ama yanıyor ki ne yanmak...
Acı ruhumun en küçük yapı taşı
atomlarımı paramparça ettiği,
kalbimi tam nefes aldığı yerden
deldiği
mezalim zamanında...
Ruhum İzmir'de bir hastane morgunda
sonra musalla taşına uyur gibi uzanmış
bir kadının yanında yatıyor.
Ruhum Bodrum'da
denize nazır bir mezara gömüldü sonra.
Ölmüş vücudumda
hareket eden acı,
bir kadının görüntüsünü getiriyor
gözümün önünden.
Normalde kıpkırmızı olan yanakları sararmış,
Pembe dudakları havasızlıktan morarmış
Sımsıcak elleri, kuzey kutbu.
Kadın,
uzayın
güneş görmeyen
herhangi bir yeri gibi soğuk.
Yaşam O'nu değil,
O yaşamı terketmiş.
morgda,
soğuk kadının tam önünde bir genç adam...
Yerinde kaskatı,
ayakta ölmüş,
tam ölümün son noktasında.
Tuttuğu nefes ağzından kaçııverdi sonra
döndü tam o noktadan bedeni.
dönen beden,
ruhun o kadınla beraber
tabutun içinde kan ağlamasını
ve diri diri gömülmesini sonra
izledi.
Ruhu konduramamıştı ölümü kadına
genç adamın,
Kıyamamıştı.
Genç adamın ağzından
bir nefes
çıkmıştı, yaşam fiziksel boyutlarda
dönmüştü adamın bedenine.
metafizik depremlerde
ruhu çökmüştü yalnız
bir göçük altında
ve
yatıvermişti kadının yanına.
Genç adam,
ciğerleri dıları süzülene dek
bağırmak istemişti,
olmamıştı, ama ruhu bedeninden
çıkacak kadar bağırabilmişti işte,
sessizce...
O kadın, genç adamı o kadar sevmişti ki sağken
ve hala seviyordu ki ölüyken bile
adamın ruhu bırakamamıştı kadını.
Bedeni de ne kadını
ne de kendi ruhunu
bırakmak istemezcesine
sarılmıştı tabuta yol boyu.
Şimdi mezarın başında
genç adam.
mezarın içindeki ruhunu neyse ya
kadını çok özlüyordu
3 boyutlu loş dünyada.
Zaten ruhu kadına bağlıydı ya,
o yüzden inanmamıştı
ölenle ölünmez diyen
gereksiz teselli canavarlarına
ve gömmüştü bir parçasını
kadınla sonsuzluğa...
beden kalmıştı tek.
toprağın altında,
ruhu kadınla.
bedeni buz gibiydi genç adamın,
huzursuz.
ruhu ise sıcak ve mutlu
o kadınla...
tam mezarının karşısındayım
o kadının,
elimde kadının kolyesi.
ruhum mezarda kadınla...
O kadın, o ölümü konduramadığım
o Güler yüzlü kadın...
Benim babaannemdi.
kasım 5. 06
13.10.2010
güler
12.10.2010
arkadaş
boş bira şişelerinin değil
dolu beyinlerin
ve dolu kalplerin ardından
karmaşıklıkların arasından
cila niyetine değil de,
ana yemek kıvamında rakılarla
bir o kadar da dostça şarkılarla
sesleniyorum işte sana
arkadaş!
mumlarla beraber yanıyor kelimeler
belki bir an çıra gibi olur
belki de anında söner
ama kim bilir
anlatılanlar değil de
anlatılamayanlar gerçeği döker
arkasına bakmayanlar değil de
arkası umurunda olmayanlar
çıkar bir gün
bizde olamayanı
bizde asla olamayacağı
bize acımasızca söyler
arkadaş...
3.10.2010
bir sen ol, bir de rakı...
kimimiz bin eksik, kimimiz bir fazlayız...
biraz meze niyetine müzik
ezme niyetine acılar
ve zeytinyağı kıvamında gözyaşlarımız..
sudan daha az yoğun
ve her zaman suyun üstünde..
tıpkı az yoğun özlemlerin
çok yoğunların üzerine çıkması gibi.
tıpkı yalanların gerçeği ezmesi gibi..
bir sen ol bir de rakı
biraz da meze niyetine müzik
sessizce oturalım
kadehinden kadehime konuş
sonra bir parça gözyaşı sıkalım
mezelerin üzerine
yüreğim kavrulurken konuşmayalım
ama anla beni
bilirim ki anlarsın
arada rakının hatırı var.
bir sen ol bir de rakı
ve ben dünyayı unutup ağlayayım
sen de benimle ağla
ağlayacak şeyin olmasa da
bir kardeşim olsun bir de rakı
masada kalsın tuzlu gözyaşı..
ağlayalım ki birazcık dinsin
zavallı hayatların, cılız yangınları...
dip not: durup dururken ortaya çıkan şiirlerin havası bambaşka be kardeş...